18 Mayıs 2008

Gaziantepli Öğrenciler Kurtlar Vadisi Setini Ziyaret Etti



Sun-Der'in katkılarıyla İstanbul'a giden bir grup öğrenci, Kurtlar Vadisi dizisinin setini ziyaret etti.

Sun-Der Yönetim Kurulu ve Sunguroğlu Lisesi öğrencilerinden oluşan bir grup, Türkiye'nin en çok izlenen dizilerinden biri olan Kurtlar Vadisi'nin setini ziyaret ettiler. Dizide Polat'ı canlandıran Necati Şaşmaz ve Abdulhey'i canlandıran Kenan Çoban'la sohbet etme imkanı bulan öğrenciler, çekimler sırasında da sette bulunarak çekimlerin nasıl yapıldığını izlediler.

Necati Şaşmaz, ziyaretçileri misafirler için kurulan kafede değil de çekimlerin yapıldığı kendi odasında özel olarak ağırladı. Öğrenciler ve Sun-Der Yönetim Kurulu üyeleriyle uzun uzun sohbet eden Şaşmaz, öğrencilere sinema ve sanatla ilgili tavsiyelerde bulundu. Şaşmaz, Gaziantep'ten gelen misafirlerinin ziyaretinden duyduğu memnuniyetini dile getirdi.


İHA
B2L

Musa Eroğlu'ndan Özür diledi


Kurtlar Vadisi Pusu dizisinde 'Halo Dayı'yı oynayan Sönmez Atasoy, sanatçı Musa Eroğlu'ndan 'Halil İbrahim' türküsü nedeniyle özür diledi.


TRT 1'de Dr. Önder Aytaç'ın sunduğu 'Sensiz Olmaz Olur mu?' programına konuk olan oyuncu Sönmez Atasoy, dizide Halil İbrahim türküsü ile Halo Dayı'nın özdeşleşmesi nedeniyle Musa Eroğlu'ndan özür diledi.

Atasoy, şöyle konuştu:"Senaryoyu ben bir gün önce aldım. Öbür gün çekime girdim. Seslendirmeye girdiğimde de Halil İbrahim türküsü fondaydı. Benim dışımda gelişen bir durum. Bu türkünün de Musa Eroğlu gibi bir büyük ustadan çıkması müthiş birşey. O'nu benimle aynı sahnede gördüğüm zaman zevkten uçtum. Böyle hoş bir şey yok. Ama Musa Eroğlu'dan özür diliyorum. Çünkü aslolan O'nun, ben biraz O'nun üzerine gölge düşürdüm gibi."

Kurtlar Vadisi Pusu dizisinde canlandırdığı 'Halo Dayı' tiplemesinin yaşamı boyunca biriktirdiği insanlar olduğunu belirten Sönmez Atasoy, özellikle çocukluğundaki bir kişiden etkilendiğini anlattı.

"Elbette ki o insan benim. Bu benim, bu döneme kadar bulunduğum ortamda, yaşadığım insanlarda, ya da çocukluğumda beni etkileyen bu tür insanların bir kompozisyonu" diyen Atasoy, bilinçaltına yaptığı yolculukta 'Halo Dayı karakterini bulmuş.

Atasoy, "Gerçekten ben bunun bir bilinçaltı araştırmasına girdim ve memleketim Erzincan'a kadar dayandı. Ve buldum kim olduğunu, hiç kimsenin tanımadığı birisi. O alınmış ve gelmiş. Ancak bunu epey düşünerek ve geriye doğru bir yolculuk yaparak buldum. Tabii birebir değil ama tavır onun tavrı. Çocukluğumda tanıdığım birisi" şeklinde konuştu.

TelevizyonGazetesi

B2L

Polat Alemdar Benimle Kavga Edemez


Resim

Yeşilçam'ın en çok dayak yiyen adamından Kurtlar Vadisi'ne eleştiri

YEŞİLÇAM'IN ÜNLÜ DÖVÜŞÇÜSÜ POLAT'I BEĞENMİYOR!
Türk sinemasının 'Sütçü' lakaplı kötü adamı Süheyl Eğriboz, emekli maaşı ile geçimini sağlamaya çalışıyor.Yeşilçam'ın bu en çok dayak yiyen figüranı, 'Dayağı biz yedik; ama parayı başkaları kazandı', diyor. Kurtlar Vadisi'ne de eleştiri getiriyor.

Türk sinemasının 'Sütçü' lakaplı kötü adamı Süheyl Eğriboz, emekli maaşı ile geçimini sağlamaya çalışıyor.Yeşilçam'ın bu en çok dayak yiyen figüranı, "Dayağı biz yedik; ama parayı başkaları kazandı." diyor.

Zaman'dan Murat Tokay'ın röportajı:

En çok dayak yiyen aktör: Her yerımde jönlerin izi var

Sinemamızın iyi kalpli ‘kötü adam’ı Süheyl Eğriboz, bugün 80 yaşında. Kendi deyimiyle yaşlılıktan mütevellit sağlık sorunları yaşasa da hâlâ dinç, cıva gibi... Hafızası pırıl pırıl işliyor. Fatih-Langa’daki evinde eşiyle birlikte yaşlılığını geçiriyor. Balıkesir Gönen doğumlu Eğriboz, emekli maaşı ve iki oğlunun da maddi desteğiyle kimseye muhtaç olmadan yaşayıp gidiyor. ‘Kötü adam’ konuştu, biz dinledik.

Sizi niye hep kötü adam rollerinde izledik?

Seyirci biliyor. Ekmek parası için rol kestik. Filmlerde oynadığım rollerle hayatımın hiçbir alakası yok. 53 senelik evliyim, karıma hâlâ âşığım. 2 çocuğuma da üniversite okutturdum. Sinemanın bana en büyük kazancı bu oldu.

Hep yardımcı oyuncuyu oynadınız, ama Yeşilçam’ın çok tanınan aktörlerinden birisiniz. Bunu başrol oynamadan nasıl başardınız?

Şöhret olduk. Etiket büyük. Ama para yok. Parayı da bulsaydık daha iyi olacaktı.

Birlikte rol aldığınız arkadaşlarınızın yokluk içinde bir yaşadıklarını gördük. Çoğunun ölümü trajik oldu. O dönemde para kazanmadınız mı?

İyi para kazandık. Benim aldığım, arkadaşlarımın aldığı aylık, reisicumhur maaşıydı. Cumhurbaşkanı o zaman yaklaşık 300 lira maaş alırdı. Biz de günde 5-10 lira yevmiye alırdık. Yılda 200-300 film çekilirdi. Çoğunda rolüm olurdu. Ben parayı tuttum. Ama maalesef çoğu kazandığını, geleceğini düşünmeden harcadı. Ben mecburdum. Çocuklarım yüksek tahsil yapıyorlardı. Aldığım parayı hanıma götürür verirdim. Ondan harçlık alırdım. Hepsi benim aldığım parayı aldı. Ama tutmasını bilmediler.

Kötü adamı ilk olarak ne zaman oynadınız?

Ben Fatih Sultan Mehmed’den kalmayım...

Yani...

İlk filmim, Sami Ayanoğlu’nun Fatih Sultan Mehmed’i oynadığı İstanbul’un Fethi’dir. Yıl 1951.

Rolünüz neydi?

Bizans askerini oynadım. Uluabatlı Hasan kapıyı açar. Ben Uluabatlı Hasan’ı okla vururum. Uluabatlı ölmez... Takip ederim, surlara sancağı dikerken tekrar vururum. Rolüm bu kadardı.

Sinemaya başlamamı ve devam etmemi Osman F. Seden’e borçluyum. Beşiktaş Kulübü’nde ben karate çalışıyorum. Osman Seden, orada film çekiyor. Mahir Özerdem diye bir arkadaş başrol oynuyor. Atraksiyon bir sahne var filmde. Sahneyi yapamadı. Ben güldüm. Osman Bey ‘Niye güldün?’ dedi. ‘Hocam basit sahne, ben yaparım.’ dedim. Onun dublörü oldum. O zamanın parasıyla bana Osman Seden on lira para verdi. Büyük para... Kartını da verdi. O zaman Pertevniyal Lisesi ikinci sınıf talebesiyim. Akşam geldim, ben on lirayı babama verdim. Babam ‘Bu parayı nereden buldun!’ diye çıkıştı. O zaman babamın aylığı 35 lira. ‘Böyle işlere girme, okuluna devam et.’ dedi. Bir gün Beyoğlu’na çıktım. Elimi cebime attım. Tesadüfen Osman ağabeyin kartı geldi. Onun bürosuna uğradım. ‘Senin gibi bir arkadaşa ihtiyacımız var.’ dedi. İtalyanlarla beraber Üç Yeşil Köpek diye bir film çekiyorlardı. Bana rol verdi. Orada da kiralık katili oynadım. Giriş o giriş oldu ve bir daha da çıkamadım sinemadan.

Niye hep kötü adam?

O oyunla girdim seyircinin kafasına. Rejisörler de aynı rolleri bana biçtiler. Hep aynı çizgide devam ettim. Başka türlü roller oynamam.

İzleyiciler Süheyl Eğriboz olarak değil de “Sütçü” olarak bilir. Sütçü ismi nereden geliyor? Sütçülük yaptığınız da söyleniyor.

Hiç sütçülük yapmadım. Sütçü serisinde başrol oynadım diye bu isim takıldı bana. 1978-80 arası Sütçü’nün Rüyası, Sütçü Kıbrıs’ta, Sütçü ve Eşeği ile Sütçü’nün Çocukları diye dört film çektik. Komedi avantürü... Sütçü filmleri çok tuttu. Devamı çekildi. Sonra sinemada seks furyası başladı. Çocuklarım üniversitede okuyordu. Kabul etmedim. Seks furyasına girmedim. Benim jönlük öldü. O sektöre girseydim köşe olmuştum. İyi ki girmemişim diyorum. Çoluk çocuk ne derlerdi?

Kaç filmde oynadınız?

Sayısını tam bilemiyorum. 200’den fazla filmde oynadım. Bir o kadar filmde de figüranlık yaptım. Role bakmıyordum. Çünkü para lazım. İşin uzun olması önemli. Rejisörle konuşurdum. Mesela Atıf Yılmaz’a ‘Abi bana uzun rol ver.’ derdim. Çete adamını oynadığım zaman genellikle rol uzardı.

Sizin için, Türk sinemasının en iyi dövüşen adamı deniyor. Sizi çalıştıran biri var mıydı?

Kendi kendimi yetiştirdim. Karate ve tekvando eğitimi almıştım. Trambol Türkiye’de yoktu. Ben trambol yaptım kendime. Zıplama aleti... Havada yumruk atma, tekme atma. Türlü atraksiyonlar çalışırdım. Cüneyt Arkın’ı ben yetiştirdim. Beni fersah fersah geçti. Kadir İnanır ata binemezdi. İlk ata ben bindirdim.

Kendi kendinizi nasıl yetiştirdiniz? Örnek aldığınız birileri var mıydı?

Red Kit mecmuaları vardı, onları takip ederdik. O resimdeki hareketleri yapardık. Doğru dürüst ata binmeyi de Charles Bronson, Tony Curtis, Fikret Hakan, Salih Güney’in oynadığı Türk-İngiliz ve İtalyan ortak yapımı Paralı Askerler filminde öğrendim. Atlar İngiltere’den gelmişti. Hocamız John Wayne’nin hocası. Biz usta olarak gittik. Adam bize ‘Siz ata binmesini değil, atın üstünde durmasını bile bilmiyorsunuz.’ dedi. Bizi ata binme konusunda eğitti.

‘Cüneyt Arkın’dan en çok dayak yiyen aktör’ namınız var. Öyle mi gerçekten?

Bir açıkoturumda söylemiştim. Cüneyt de vardı. Dedim ki: “Cüneyt Bey yumruğu uzatır, camdan dışarı ben çıkarım. Ondan sonra helal olsun herife derler. Bir yumruk attı, adamı camdan dışarıya fırlattı. Gel bir de camdan çıkana sor.” Böyle söyleyince Cüneyt’le aramız bozuldu. Birkaç sene konuşmadık. Hakikaten Cüneyt ne yapardı? 20 kişiyi kılıçla öldürürdü. Sen asıl attan düşene sor.

Yeşilçam’da rol aldığınız başrol oyuncuları iyi para kazandı. Sizler ‘kötü adam’ kaldınız.

Davulu biz çalarız, parsayı onlar toplar. Yani dayağı, yumruğu biz yedik, parayı onlar topladılar. Bir hatıramı nakledeyim. Charles Bronson’la Üç Yeşil Köpek filminde oynuyorum. Tarabya otelinde iş paydos oldu. “Süheyl, arabayı getir de bir dolaşalım.” dedi. ‘Arabam yok’ demeye utandım. “Arabayı tamire çektim.” dedim... Adam demez mi; “Senin bir tane mi araban var?”

Televizyon dizilerini takip ediyor musunuz?

Bugün para, teknik var. Kameralar otomatik. Ama hiçbirini beğenmiyorum. Ara ara Kurtlar Vadisi’ne bakmışlığım vardır. Kurtlar Vadisi’nden teklif almıştım. İyi de para veriyorlardı. Ama kendime yediremedim. Çalışmadım. Adamlar kameranın karşısında durmasını bilmiyorlar. Bodyguard rolü teklif edilmişti. Filmde Polat’la kavgamız vardı. “Ben bu adamla kavga etmem.” dedim. Benimle kavga edecek duruma gelmedi. İlerlesin ondan sonra...

Polat’ı nasıl buluyorsunuz?

Para kendisinin, senaryo kendisinin... Necati’ye neden başka teklif gelmiyor? O imkanlarla biz film çekseydik Avrupa çapında olurduk. Onların patlattığı mermilerin parasıyla biz bir film bitirirdik. Ben Polat’ın oyunculuğunu tutmuyorum. Tek taraflı jön. Kadir İnanır da öyledir. Daima serttir. Ben Polat’ı Hüseyin Peyda’ya benzetiyorum. O kamerada ejderha gibi gözükürdü. Bir gün galada seyircinin karşısına çıktı. Adam söndü. Bir metrelik adam.

Ama Kurtlar Vadisi çok izleniyor.

Kurtlar Vadisi, senaryonun ve paranın başarısı bana göre.

Birçok filmde rol aldınız. O günlerden kalma yaralarınız var mı?

Dokuz on kırık var. Çıkıkların haddi hesabı yok. Alnımda, burnumda ve boğazımda jönlerin izleri var. Aslan Bey diye bir film çekiyoruz. Sahnede benim kafam kopacak. Yılmaz Güney, tahta kılıcı boynuma vurdu. Boynumdaki iz oradan kaldı. Kafamda bira şişesi patladı. Burnumdaki kırık da Yılmaz Köksal’dan hatıra. Kafa atarken oldu. Burnumun kemiği kırıldı.

Neredeyse her gün bir kanalda sizin rol aldığınız bir film gösteriliyor. İzliyor musunuz?

Denk gelirsem izlerim. Keşke şöyle yapsaydım hiç demedim. Çünkü ben yaptığım hareketleri defalarca çalışmışımdır. Oynadığım rollerden memnunum. Eksik yoktur. Ne duruşta, ne yürüyüşte, ne konuşmada bir aksaklık olamaz. 1965’ten sonra bulamazsınız.

Nasıl bir duygu? Gençliğinizi izlemek...

Hüzünleniyorum... Geçen gün bir filmim televizyonda gösteriliyordu. O filmde birlikte oynadığımız arkadaşların çoğu bugün yok. Oturup ağladım. Bir benle Ahmet Mekin kalmışız.

Seyirci sizi en son Maskeli Beşler’de gördü. Yeniden sizi izleyebilecek miyiz?

Maskeli Beşler’de oynadım. Kısa bir rolüm var ama. Akılda kalacak bir oyun çıkardım. Havada Şafak Sezer’e kafa attım. Şafak yere düştü. Zevkten on numara oldum, ‘Bu sahneyi bir daha çekelim abi diyor!’ Ben de oğlum bir daha zıplayamam öyle dedim. Yeni film için teklif gelmiyor. Gelse de ben şehir dışına çıkamıyorum. Çekilen televizyon filmleri de aile şirketi. Aralarına yabancı sokmuyorlar. Çok şükür Allah’a, emekli aylığına talim ediyoruz.

H2

B2L

Kurtlar Vadisi kıraathanesi





İstanbul’un en eski semtlerinden biri olan Unkapanı’nda gün erken başlar. Sabah ezanıyla birlikte dükkânlar bir bir açılır ve birdenbire doluverir o daracık sokaklar. Berberinden fırın işçisine, işportacısından memuruna kadar her türlü insana rastlamak mümkündür o saatte.

Günün büyük bir bölümünü çalışarak geçiren bu semt, haliyle işçilerin de en uğrak yeridir. İşçiye ihtiyacı olan, her türden işin ustasını burada arar. İşverenle işçiyi buluşturur Küçükpazar. İş bulabilenler ekmek parası peşine giderken bulamayanlar da bir umutla ayrılmaz bu eski semtten. Olur ya belki bir iş düşer… Beklemek için en uygun yer yine kahvehaneler olur, birçok yerde olduğu gibi. İlk görülen kahvehaneye girilir; bir, iki, üç derken yavaş yavaş dolar mekân. Dörtlüyü kuran, oturur okey partisinin başına. İş bulamamanın sıkıntısı oyun oynayarak atılır. Hemen tüm kahvehaneler böyledir Küçükpazar’da.

Ancak öyle bir kahvehane var ki, müşterisi var ama oyun oynayanı yok! Ne tavla sesi geliyor içeriden ne de okey. İçerideki herkes pür dikkat bir noktaya odaklanmış, gözünü bile kırpmıyor. ‘Nereye bakıyor bu adamlar?’ diyen giriyor kahveye. İçerisi biraz loş. Gündüz gözü perdeler çekilmiş. Kahvehane biraz eski ama duvarın muhtelif yerlerine monte edilmiş ses sistemi hemen dikkat çekiyor. Sonunda biz de giriyoruz ve kahvehane milletinin gözünü kırpmadan baktığı şeyi görüyoruz. Kahvehanenin başköşesinde büyük ekran bir LCD televizyon duruyor. Görüntüde ise tüm haşmetiyle ‘Kurtlar Vadisi’ var. Bir yanda Polat racon kesiyor diğer yanda Memati ‘vuruyum mu abi?’ diye Polat’a danışıyor; kahvehane ahalisinin gözleri Vadi’den başkasını görmüyor. Zaten kahvehanenin duvarlarını da Kurtlar Vadisi afişleri süslüyor. Hatta biri hızını alamayıp, bir kâğıda yazıvermiş dizideki son durumu: ‘Vadiye pus hâkim.’

Bu kahvehanede kimse konuşmuyor. Çayın bile bir zamanı var. Her 20 dakikada bir gezen kahveci, istemeseniz de önünüze koyuyor çayınızı. Biraz daha dikkatle göz gezdirince etrafa, VHS videokasetler gözümüze çarpıyor. Kahveci Cemil Tiryaki’ye soruyoruz Karadeniz Kıraathanesi’nde şimdiye kadar olan biteni. Cemil Bey, 23 seneden beri bu kahvehaneyi işletiyormuş. Kurtlar Vadisi’ni yayınlanmaya başlayalı ise hepi topu bir buçuk ay olmuş. Bundan evvel geçen 23 yıl boyunca hep arabesk filmler dönmüş Karadeniz Kıraathanesi’nde. Tiryaki, “Şimdiye kadar o videokasetlerden ekmek yedim. Bundan sonra da yayınlayacağım tabii.” diyor. Ocağın hemen üstündeki rafta duruyor yüzlerce videokaset. O kadar eskimiş ki, binlerce kez izlendiği her halinden belli. Hakkını vermiş kahvehane milleti bu VHS’lerin. Bu videokasetler de bir ‘dönem’e damgasını vuran yapıtlar. Örneğin; Hüseyin Altın’ın Bahtı Karalı, Aşk Sürgünü, Kadersizler, Hor Görme Garibi, Dertlerin Sahibi gibi filmleri; Esengül’ün Yansın Bu Dünya’sı; Vahdet Vural’ın Batak, Ayrılık, İftira, Aşkın Gözyaşları gibi yapımları; Müslüm Gürses’in Dertler İnsanı, Talihsizler, Küskünüm, Yaranamadım, Sev Yeter gibi filmleri; Ferdi Tayfur’un, Affet Allah’ım, İçimde Bir His Var, Ya Benimsin Ya Toprağın isimli filmleri; Orhan Gencebay’ın Hatasız Kul Olmaz, Batsın Bu Dünya, Aşkı Ben mi Yarattım, Leyla ile Mecnun, Kördüğüm, Ya Rabbim gibi yapımları göze ilk çarpanlar… Tabii ara sıra neşelenmek de lazım. Bunun için de filmler var Cemil Tiryaki’nin arşivinde. O anlarda da Zeki Alasya-Metin Akpınar, Kemal Sunal, Şener Şen gibi komedyenlerin filmleri takılıyor videoya. Tiryaki, 400’den fazla VHS kaset olduğunu söylüyor arşivinde. Şimdilerde ise videokaset yerine eski filmlerin VCD’lerini arşivlemeye başlamış. Arabesk müziği çok sevdiğini söyleyen Tiryaki’nin izlemediği film de kalmamış. Eskiden birçoğunun repliklerini bile ezberlemiş.

Sabah 6’da açılan Karadeniz Kıraathanesi, gece yarısına kadar hizmet veriyor. Bu süre içinde sürekli film gösterimi var. Kahvehanenin bulunduğu Yavuz Sinan Mahallesi’nde 23 yıldır muhtarlık yapan Hüseyin Öztürk, eskiden bu civarda birçok yazlık sinema olduğunu anlatıyor. Öztürk, “Kahvehanelerdeki film gösterimleri bu yazlık sinemalardan kalma bir alışkanlık. Ama böyle oyun oynatmadan film gösteren kahvehaneler kalmadı artık.” diyor.

ZAMAN PAZAR
B2L

Arşiv

Kurtlar Vadisi Gladio